Günün Yazısı

Metin Göçmen: Kimin kehaneti?(Yeşu’nun mu, Kissinger’ın mı?)

2008’de  İsrail’de, hakkındaki yolsuzluk iddialarının ardından istifa eden ve yerini Kadima Partisi’nin  lideri Tzipi Livni’ye bırakan eski Başbakan Ehud Olmert, ‘işgal ettiğimiz tüm Filistin topraklarından çekilmeliyiz’ diyerek tarihi bir ilke imza atmıştı. İsrail’de yayınlanan Yedioth Ahronoth Gazetesine konuşan Olmert, Filistin ve Suriye ile sağlanacak barış karşılığında İsrail’in, BM’nin 242 sayılı kararınca 1967 yılında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesi gerektiğini söylüyordu: “Daha önce hiçbir İsrail liderinin söylemediği şeyi söylüyorum: Doğu Kudüs ve Golan Tepeleri dahil bütün topraklardan çekilmeliyiz.”

Genellikle görevleri başında iken diplomatlar, bürokratlar, siyasiler, gerçeği olduğu gibi açıklamazlar; mutlaka kendilerinden sonra kamuoyunun bilmesinde zaruret gördükleri konulara yazdıkları hatıralarında yer verirler . Böylelerinin hareket alanlarını reel politik hesaplar tayin eder, onlar da görevlerini yerine getirme düşüncesiyle reel politiğe sarılırlar. Bunun tabii ki anlaşılır bir yanı var ama bazen reel politiğin ülkelerini felakete götürdüklerini açıkça gördükleri halde, görevlilerin yine de belirlenmiş politik çerçevenin dışına çıkmayı göze almamaları mevcut toplumsal ve uluslar arası çatışma ve ihtilafların önemli sebeplerinden birini teşkil etmektedir. Reel politiği takip edenlerin içine düştüğü hata, ideal politiği göz önüne almamalarıdır.

İsrail batının desteğinde, neredeyse her konuda kendini ayrıcalıklı bir konumda gördüğü, uluslar arası kural ve teamüllerden muaf saydığı için İsrail gibi bir yerde başbakanlık görevini yürütmüş bulunan birinin bu sözleri sarfetmiş olması görmezlikten gelinemez. Bu şaşırtıcı açıklamalar ya bir erdemin dile getirilmesi veya görünür ufukta beliren büyük bir tehlikenin haber verilmesidir.

7 ekim’den beri belli ki İsrail, en ufak esneklik göstermeden Filistinlilere karşı geleneksel imhacı politikasını devam ettirmeye kararlı görünmektedir. Sadece tarafsız uluslar arası bilim adamları ve gözlemciler değil, bizzat İsraillilerin kendisi de, böyle devam edecek olursa İsrail’de temel yapıların en geç 15 seneye kalmaz çatırdayacaklarını dile getiriyorlar. 29 Kasım 2023 günü ölen Alman Yahudi asıllı Amerikan dış politikasının önemli isimlerinden Henry Kissenger, “en geç 10 sene içinde İsrail diye bir şeyin kalmayacağını” söylemişti. Kissinger belki bir kehanette bulunuyordu, öyle de olsa en başta İsraillilerin ve destekçisi batılı devletlerin önce Olmret’in, sonra Kissinger’ın söylediklerine kulak kabartmalarında zaruret var.

Olmert kısa vadeli olsa da “çözüm yolu”nda önemli adımlar atılması için bir yol haritası çiziyordu: Bu adımlardan biri, İsrail’in Gazze sınırında bulunan bir çöllük arazinin Gazzelilere devredilmesi ve aynı zamanda Batı Şeria ile Gazze arasında bir koridor açılması için bazı yerlerden çekilmesiydi. Olmert bunları söylüyordu ama bugün her zamankinden daha çok herkesin bildiği bir gerçek var, o da Batı Şeria’da ve Doğu Kudüs’te inşa edilen yeni İsrail “yerleşim birimleri” bunun için büyük bir engel teşkil ediyor. Modern zamanların sömürgecilik örnekleri olan söz konusu yerleşim birimlerinin –ki bunlar toprak ve gayrımenkul gasbıdır- önemli bir bölümünün Ehud Olmert zamanında ve onun bilgisi ve desteğiyle yapılmış olması başlı başına bir ironi olarak görülse de, sonuç itibariyle Olmert’in söylediklerini bugün de anlamlı olmaktan çıkarmıyor.

Kendisiyle yapılan röportajda, Olmert lafı evirip çevirmeden Türkiye’nin arabuluculuğunda  -yazık ki Türkiye 2011’den sonra takip ettiği yanlış politika dolayısıyla Türkiye bu şansını kaybetti- Suriye ile başlayan görüşmelerde de Şam tarafı barış için Golan Tepeleri’nin kendisine iade edilmesini şart koştuğunu hatırlattıktan sonra, “İsrail’de sonunda Golan Tepelerini vermeden Suriyelilerle barış yapılabileceğine inanan ciddi bir kişi görmeyi isterdim” diyordu. Bu sözlerin önemi şuradan gelmektedir: İsrail, Golan Tepeleri’ni 1981’de kendine bağlayıp fiili durum yaratmş ancak Birleşmiş Milletler ve uluslararası kamuoyu bunu kabul etmemişti. Fakat bölge ülkelerinin aralarındaki mevzii iktidar rekabetinden yararlanana İsrail, sonraları fiili durumu kalıcı hale getirmişti. İsrail işgali üzerine nüfusu 150 bin civarında olan Golan Tepeleri’nden çoğu Dürzi olmak üzere 18 binden fazla kişi göç etmek zorunda kalmıştı. İsrail, Filistin’in diğer bölgelerinde olduğu gibi göçe zorladıklarının yerine yahudileri ikamet ettirmişti.

Olmert’in söylediklerini, itiraf veya görevini bir başkasına devrederken sorumlu bir politikacının ülkesi adına son olarak zaruri bir uyarıda bulunmak istemesi, herkesin ilgisini ve dikkatini çekecek bir vasiyette bulunması şeklinde anlayabiliriz. Bundan olsa gerek, birçok gözlemci, eski başbakanın gazeteye verdiği demeci “Olmert’in vasiyeti” olarak değerlendirmişti. Tabii ki İsrail’den kimse bu vasiyete kulak asmadı, İsrail, Filistin ve özelde Gazze üzerindeki imhacı, katliamcı tutumunu arttırarak devam ettirdi. Tevrat’ta ki tanımıyla Kissinger’ın dile getirdiği “kehaneti”le bir arada düşünüldüğünde, İsrail’in yapıp ettikleri ve batılı ülkelerin ona cömertçe sunduğu desteğin hem İsrail hem batı için pek hayırlı sonuçlar doğurmayacağını söyleyebiliriz. Bunun belli belirsiz alametlerini artık tespit edebiliriz.

7 Ekim 2023 günü Gazze’yi yok etmek üzere sahneye çıkan Netenyahu, “Yeşu’nun kehanetini gerçekleştirmek üzere harekete geçtiklerini” söylüyordu. Önümüzdeki günlerde “Yeşu’nun mu, Kissinger’ın mı kehaneti”nin tahakkuk edeceğini hep birlikte göreceğiz.

Kategoriler:Günün Yazısı